27 Haziran 2012 Çarşamba

İkinciyi Geçen Kaçıncı Olur?*

Tüm mecrayı tek tek geride bırakan İnternet’in, Amerika ve İngiltere’de en çok harcama yapılan mecra hâline geldiği sık sık konuşuluyor.

Türkiye’de de farklı bir noktaya ilerlemiyoruz aslında. Bence genel anlamda, 5 yıl kadar geriden gidiyoruz iki ülkeye oranla.



Bu durumda biz İnternetçiler, “online, diğer mecrayı geride bırakacak” dediğimizde, “online, tüm mecrayı yok edecek” diyormuşuz gibi algılanıyor. Aslında sürekli, "mecra değişecek ve web ile entegre olacak" diyoruz. Ki gayet de öyle oluyor. Geleneksel dergilerin tek tek online versiyonları açılıyor. Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Sosyal Medya Uzmanlığı Sertifika Programı’nın ilkinde yaptığım dijital PR sunumunda da belirttiğim gibi, "her mecra, kendinden öncekileri değişime sürükler." İnternet'in yaptığı da tam olarak budur: Değişim. Ve sona erdirmek ile değiştirmek arasında net bir fark vardır.

4 yıl kadar önce, bir markanın lansmanını organize ediyorduk. Online PR yeni yeni konuşulmaya başlanan bir terimdi. Davetliler belirlenirken büyük bir problem fark etmiştik: Basın mensupları, blogger’lar ile bir arada olmak istemiyordu.

Günümüzde bu durum neredeyse tamamen geçersiz. Basın toplantılarında blogger’lar da yer alıyor. Blogger’lar geleneksel dergilerde yazmaya başladılar. Yani geleneksel dergiler, İnternet’e yakın duruyor. (Bu durum dergilere özel değil. Bir daha TV izlediğinizde, reklamların yüzde kaçının İnternet'e atıfta bulunduğuna dikkat edin.)

Brian Solis’in, değişime direnen markalar için yayınladığı “What’s Your Promise” yazısını okumanızı öneririm. Özellikle son paragrafı manifesto niteliğinde.

- Alıntıdır -
You are reading this because you believe in something more than what you’re doing today. While you fight for change within your organization, remember to aim for a higher purpose. Organizations that strive for innovation, imagination, and relevance will outperform those that do not. - Change will only happen because you and other internal champions see what others can’t and will do what other won’t.

Bunu okuyorsunuz çünkü, bugün yaptığınızdan daha fazlasına inanıyorsunuz. Firmanızda değişim yaşanması için çaba gösterirken, daha yüksek bir amacı hedeflemeyi aklınızda tutun. İnovasyon, hayalgücü ve geçerlilik için çaba gösteren firmalar; çaba göstermeyenlerden daha üstün olacak. – Değişim sadece; siz ve firmanızdaki yetenekli kişiler, başkalarının yapamadıklarını gördüğü ve başkalarının yapamadıklarını yaptığı için gerçekleşecektir.

*Cevap: 2 (iki)

13 Haziran 2012 Çarşamba

Google Drive Nasıl 5 GB Alan Veriyor?


İnternet’te o kadar çok şey bedava ki, Orhan Veli bugün Bedava şiirini yazsa teması bence İnternet olurdu. YouTube’a video yüklüyoruz, Facebook’a fotoğraflarımızı... Tweet atmak bedava, Google’da arama yapmak bedava...

DropBox’ı kullananlar için yeni bir konu sayılmasa da Google Drive, cloud (bulut – yani dökümanların İnternet’te bulunup, istenilen bilgisayardan ulaşılabilmesi) sisteminde büyük bir adım. Peki herkese 5 GB alanı ücretsiz olarak veren Google ve diğer İnternet şirketleri, depolama maliyetlerinin altından nasıl kalkıyor?


Intel’in kurucularından Gordon Moore’un öne sürdüğü Moore Yasası burada devreye giriyor. Moore Yasası, bilgisayar işlem gücü fiyatının iki yılda bir yarıya indiğini, bundan daha büyük bir hızla da depolama maliyetlerinin azaldığını söyler. Yani her geçen yıl, içerik depolamanın ve yayınlamanın maliyeti düşmektedir. Anlaşılan o ki, e-ticareti yükselten trendin tek sebebi geleneksel mağazanın maliyetlerinden kurtulmaya çalışmak değildir. Arka planda bu tür teknoloji maliyetleri de azalmaktadır.

Dönelim Google Drive’a. Veri depolama maliyetleri düşse bile, “bedava” değil. Burada, Drive’ın 5 GB ücretsiz alan sunması için başka sebepler de devreye giriyor:

• Drive kullanmaya alışan biri, fizikî bir diskin riskine girmemeyi tercih edecektir. Çalınmayan, kaybolmayan, eskimeyen ve yedeklenmesine gerek olmayan bir disk. Drive bir başlangıç adımı. Devamına geçen kişiler 80/20 kuralına (Pareto İlkesi) göre büyük olasılıkla ücretsiz alan kullanımının maliyetini kurtarıyordur.
 ChromeBook’lara alışmak için önemli bir adım da Google’ın bulut sistemine geçmek olsa gerek.
• Google neredeyse herkes için bir lovemark. Sadece eski bir Google çalışanı olarak değil, İnternet’i seven herkes gibi benim için de Google’ın ayrı bir yeri var. Üstelik Google’ın bu kadar seviliyor olması, dosyalarımızın güvenliğine dair tüm soruları kafamızdan siliyor.

Gmail’in ilk açıldığı dönem, yanlış hatırlamıyorsam 2 GB kapasitesi vardı. Şimdilerde 10 GB’a kadar yükseldi. Google, benzer bir artışı Drive için de yapabilir. Göreceğiz.

Henüz Drive ile tanışmamış olanlar, Drive sayfasını ziyaret edebilirler.